1914 ve 1918 yılları arasında Avrupa’da, film yapımı sürse de pek öncelik taşımıyordu. Amerika da ithalattaki düşüşü karşılamak ve kendi üretimini artırmak zorunda kaldı. Bu on yılın sonunda Hollywood, New York’un yerini alarak bu endüstrinin merkezi olmuş ve Amerika dünya pazarında söz sahibi olma yoluna girmişti.
1920’lerde Amerika, film üretiminde dünyada lider durumundaydı denilebilirse de sinemanın bir sanat biçimine dönüştürülmesine katkısı pek yoktu. Sinemanın belli başlı türleri de bu dönemde oluştu. Bunlar arasında en çok ilgi göreni komediydi. Mack Sennett’in Keystone Stüdyosu’nda üretilen ve Keystone komedileri olarak tanınan bu filmler, Charlie Chaplin, Harry Langdon, Fatty Arbuckle, Mabel Normand ve Harold Lloyd gibi yeteneklerin ortaya çıkmasını sağladı. Örneğin Chaplin'in ünlü Şarlo tipi bu tür komedilerde sivrilmiştir.
1920’lerin başlarında haftada 40 milyon ABD’li sinemaya gidiyordu. Sinemanın yaygın etkisi ve o yıllarda Hollywood’da materyalizm ve cinsel serbestlik yönelimleriyle kendini gösteren Caz Çağı, filmlerin denetim altına alınması yönünde tepkilere neden oldu. 1920'de, rahip Wilbur Fisk Crafts, Senato'ya ve Katolik kilisesine, Amerikan sinema endüstrisini "Şeytanın ve Yahudinin elinden kurtarmak" için çağrıda bulundu. Hollywood, film yapımcı ve dağıtımcıları derneğine başkan olarak seçilen cumhuriyetçi Wilbur Hays'in 1930'da çıkardığı "Hays Yasası"'yla 1960'ların ortalarına kadar kendini sansürledi, cinselliği ve şiddeti beyazperdeye mümkün olduğu kadar taşımayarak halkını ahlaklı kılmaya çalıştı.
Sesli sinemanın büyük bir hamle yaptığı 1930’lu yıllar süresince Hollywood dünya sinemasının başkenti hâline geldi ve birçok kaliteli film üretti. Frank Capra, John Ford filmlerinin yanı sıra William Wyler'ın 'Çıkmaz Sokak' (1937) filmi ve 'Ölmeyen Aşk' (1939) yapıtı sinemanın sanat gücünü ortaya koydu. Chaplin’in, Asri Zamanlar filmini yaptığı dönemde ünlü çizer Walt Disney'de canlı resimleri gerçek bir sanayi hâline getirdi. 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Amerika ve Avrupa sinemaları arasındaki fark oluşmaya başlamıştır. Amerikan sineması kâr amacı güderken, Avrupalılar sinema sanatını geliştirmeye devam etmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan güçlenerek çıkan tek ülke olan ABD, dünya liderliği ve sosyalizmin çökertilmesi yolundaki çabasında Hollywood’a önemli görevler biçmiştir. Batı Avrupa’nın ekonomik anlamda güçlendirilmesini ve Amerikan yaşam tarzını benimsemesini hedefleyen Marshall Planı, buna iyi bir örnektir. Fransa’nın Nazi işgali altında olduğu yıllarda iktidardaki Vichy Hükümeti, Hollywood yapımı filmlerin ülkeye girmesini yasaklamıştı. Alman işgalinin sona ermesinden hemen sonra, ABD ordusunun psikolojik savaş bölümü, yeni gösterime girmiş dört yüzden fazla Amerikan filmini, Fransa’da dağıtılması için Amerikan dağıtım şirketlerine teslim etmişti.
ABD bankaları, 1960'lardan itibaren kar edebilecek kaynaklar bulmak için denizaşırı ülkelerde arayışa girdikçe, risklerin ve yatırımların mümkün olduğunca yayılabilmesi için Hollywood'a destek olmuşlardır. 1980'lerin sonlarına doğru, denizaşırı ülkeler Hollywood yapımlarında kullanılacak sermayenin ve kredinin en büyük kaynaklarından biri haline gelmişlerdir ve yatırdıkları sermaye karşılığında yapımların mahalli dağıtım haklarını edinmişlerdir.
Hollywood ve ABD'nin stratejik tarihi elli küsur yıldan beri, milli kimliğinin temel aktörlerinden biri olan stratejik kimliğini meydana getiren bir hayal ve görüntü evreni meydana getirmiştir.
UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA
SON YAZILAR